Ebeveynler için Rehber
7
Anaokul öğretmenlerinin hem aile dilini hem de okul dilini günlük olarak desteklemeleri neden önemli?
Anaokul öğretmenleri, okul dilinden farklı bir aile diliyle büyüyen çocuklarla ilgili olarak nasıl davranacakları konusunda emin olamayabilirler. Bu çocukların ilerideki okul hayatlarında başarısız olma riskiyle karşı karşıya olduğu ve bu yüzden de mümkün olan en kısa sürede yoğun bir dil eğitimine ihtiyaç duydukları yönünde yaygın bir varsayım söz konusu. Bazı ülkelerde erken dil eğitimi sağlama amacı güden programlar mevcut. Bu tür programlar özellikle de böyle bir eğitime en çok ihtiyaç duyulduğu düşünülen göçmen çocukları için tasarlanıyor. Ancak bu varsayımın oldukça dar görüşlü olduğu kanıtlanmış, programların da genellikle beklendiği kadar işe yaramadığı görülmüştür. Aile dili okul dilinden farklı olan çocukların okul hayatlarında başarısız olma riskindeki artış, birtakım diğer etkenlerin varlığına bağlı: örneğin evde dil desteğinin olmaması, kitaplara erişimin olmaması ve anne babaların genel olarak eğitim ve okulla ilgili daha az deneyime sahip olmaları.
Öte yandan okul sistemine girme dönemi geldiğinde çocukların okul diliyle ilgili deneyimleri çok kısıtlıysa ya da hiç yoksa, okul dilini bilen diğer çocukların kolayca anlayıp takip edebildikleri içeriklere, öğretmenler tarafından verilen talimatlara ayak uydurmakta zorlanabilirler. Bu nedenle de çocukların, akranları ve uzman eğitimciler tarafından - tercihen okul öncesi çağda - kapsayıcı ve yoğun bir şekilde okul diliyle erken yaşta karşılaştırılmaları onlara büyük bir fayda sağlayabilir. Okul sistemine girdiklerinde çocukların benzer başlangıç koşullarına sahip olmalarının hedeflenmesi, gelecekte eşitlik ve adaletin sağlanması hedefinden başka bir şey değildir.
Aileler ve çocuklar, aile dilleri de dâhil olmak üzere tüm varlıkları ve kaynaklarıyla hoş karşılandıklarını, fark edildiklerini ve saygı gördüklerini hissettikleri sürece bir dille kapsayıcı ve yoğun bir şekilde karşılaşma süreci daha iyi işler. Aile dili, sosyal, kültürel ve dilsel kimliklerinin bir parçasıdır. Okul dilinden daha az değerli olarak algılanmamalıdır. Aile dilinin görmezden gelinmesi, hatta yasaklanması - örneğin okul diliyle kapsayıcı ve yoğun bir şekilde karşılaşma sürecinin anaokulunda sorunsuzca gerçekleşmesi amacıyla - , genellikle istenmeyen sonuçlara yol açar. Çocukta reddedilme hissine neden olabilir. Bu da çocuğun benlik algısını ve okul dili gibi daha fazla dille ilgilenme motivasyonunu olumsuz etkileyebilir.
Kısacası, tüm çocukların okul sistemine mümkün olan en iyi şekilde başlayabilmesini sağlamak için aile dilinin benimsenmesi, okul diline hâkimiyetin desteklenmesi, anaokulundaki günlük rutinin bir parçası olmalıdır.
Aile dili ve okul dili arasında anaokulunda iyi bir denge nasıl sağlanabilir?
Anaokul öğretmenleri, özellikle de okul diline hâkim oldukları ancak çocukların bildiği aile dillerini bilmedikleri durumlarda, anaokulundaki tüm dilleri nasıl destekleyebilecekleri konusunda düşünebilir, fikir yürütebilirler. Bu noktada, sahip oldukları tüm kaynaklarla çocukların hepsini desteklemenin, sadece okul dilini geliştirmek (zengin bir kelime hazinesi ve dil girdisinin titizlikle kullanımıyla) anlamına gelmediğini akılda tutmaları onlara yardımcı olabilir. Destek aynı zamanda, ilgili aile dili de dâhil olmak üzere her çocuğun sosyal, kültürel ve dilsel kimliğine değer vermek anlamına gelmektedir.
Kurumdaki mevcut diller hakkında genel bir bilgi edinme
Bu amaçla, hangi hanede hangi aile dilinin konuşulduğuna dair genel bir bilgi, atılacak ilk adım olabilir. Bu, kulağa basit gelse de açıklığa kavuşturulması gereken bazı hususlar olabilir. Örneğin, İtalya'dan Slovenya'ya göç etmiş bir ailenin aile dilinin İtalyanca olacağı varsayımı doğru olmayabilir. İlgili ailedeki aile dili pekâlâ Slovence, Japonca ya da başka bir dil de olabilir. Ayrıca, göçmen olmayan bir ailede, evde okul dilinden farklı bir dil konuşuluyor da olabilir. Uzman eğitimciler kendilerine şu soruları sorabilir:
- Benim sorumluluğumdaki tüm çocukların evlerinde kullanılan aile dillerini biliyor muyum?
- Çocuğun evde kullanılan her dili anladığını ve konuştuğunu biliyor muyum?
- Hangi aile bireyinin çocukla hangi dili konuştuğunu biliyor muyum?
- Çocukla, ortamda mevcut olan herhangi bir dilde konuşulduğunda çocuğun nasıl tepki verdiğini biliyor muyum?
- Örneğin, çocuk onunla konuşulan dilde mi cevap veriyor yoksa cevap verirken başka bir dili mi kullanıyor?
- Örneğin, anne babalar çocuklarının günlük olarak aile dilinde kaç kelime ve ifade kullandığı hakkında bir şey söyleyebiliyor mu?
- Çocuğun, cevap verirken onunla konuşulan dil dışında başka bir dili kullanmasının anne babada endişeye yol açıp açmadığını biliyor muyum?
- Anne babalar nasıl tepki veriyor ve neden?
- Ve benzeri sorular...
Uzman eğitimciler, varsayımda bulunmak yerine evde hangi aile dilinin kullanıldığını öğrenmelidir. Ancak, bazı ailelerde bu tür doğrudan sorular kaba, konu paylaşılamayacak kadar özel ve hatta rencide edici olarak görülüyor olabilir. Eğitimciler, bu olasılığın farkında olmalı ve anne babalara, her çocuğun kültürel kimliğine ve aile diline değer verilen ve bunların eşit şekilde temsil edildiği bir öğrenme ortamı yaratmak istediklerini açıkça vurgulamalıdırlar. Ayrıca, çocukların aile (ve okul) dilini nasıl kullandıkları bilgisinin hem aile hem de okul dilini her çocuk için bireysel bir şekilde desteklemelerinde onlara yardımcı olabileceğini belirtebilirler. Bunlara ek olarak, bunun ileriki yıllardaki okul hayatında başarı için yapıldığı da ifade edilebilir.
Kendisine sorulan soruya doğru cevap veren ancak bunu, sorunun sorulduğu dilden başka bir dili kullanarak yapan bir çocuk, ondan ne istendiğini anladığını göstermektedir (bazen bu, sözlü cevaplardan ziyade doğru tepkilerle gösterilir). Çocuğun burada diller arası geçişliliğe başvurduğu ya da okul dilini kullanmada kendini henüz çok rahat hissetmediği söylenebilir. Uzman eğitimci bu noktada, çocuğu okul dilini kullanmaya zorlamayarak, çocuğun cevabını tamamlamak ya da tekrarlamak suretiyle kelime ve ifadeler ekleyerek / çocuğun tepkisine okul dilindeki kelimelerle eşlik ederek (düzeltici geri bildirim ve detaylandırma) çocuğu destekleyebilir.
Meydana gelebilecek bir başka durum da, örneğin aile dilinde artikel kullanımı olmadığından ya da edat kullanımı farklı şekillerde gerçekleştiğinden, çocuğun okul dilindeki artikelleri kullanmıyor ya da edatları yanlış kullanıyor olmasıdır. Bu tür durumlar, okul dilini konuşmaya belirli bir şekilde başlamanın olası nedenlerine örnek olarak gösterilebilir. Çocuğun bildiği ve kullandığı aile dilinin hangi dil olduğunun eğitimci tarafından bilindiğini varsayalım. Bu durumda, eğitimci bu tür konulara odaklanabilir ve örneğin okul dilindeki artikel ve edat kullanımını vurgulayabilir.
Çocukların eş zamanlı olarak hem aile hem de okul dilini anlama ve/veya kullanma konusunda yardıma ihtiyacı olduğunu varsayalım. Böyle bir durumdaysa, uzman eğitimcilerin de mümkün olan en kısa sürede bunu fark etmesi ve dil eğitimi, hatta dil bozukluğu teşhisini devreye sokması gerekebilir.
Tam da bu nedenle, herhangi bir dili yetkin olarak kullanan bireyler olabilmek için çocukların attıkları tüm adımların eğitimciler tarafından bilinmesi gerekir (bu konuda ayrıca bkz. 1. ve 2. Bölüm). Uzman eğitimciler ve anne babaların, her çocuğun dil gelişimi ve edinimi konusunda kendi hızına sahip olduğunu unutmamaları da önemlidir (bkz. 1. Bölüm). Bir çocuk daha hızlı ilerlerken diğeri daha yavaş ilerleyebilir, genellikle bu konuda endişelenmeye gerek yoktur.
Aile dilinin kurumda desteklenmesinda kullanılabilecek bazı strateji ve yöntemler
Stratejilerden biri, yıl boyunca kurumda gerçekleşen prosedür ve etkinlikler hakkında anne babaları kendi aile dillerinde bilgilendirmek olabilir. Bu tür bir uygulama, potansiyel bir dil engeli nedeniyle yetersiz iletişimden kaynaklanan yanlış anlamaların azaltılmasını sağlayacaktır. Anne babalar, çocuklarının eğitim aldığı kurumlarda neler olduğunu tam olarak anladıklarında kendilerini daha fazla dâhil edilmiş hissedebilir ve daha fazla katılım gösterebilirler. Bilginin birçok dilde sunulması ve insanların farklı dillerdeki duyuruları görmesi, dil ve kültür çeşitliliğine karşı açık, kapsayıcı bir tavrı temsil eder. Bu da daha fazla kapsayıcılığa doğru atılmış bir adım olarak görülebilir. Hatta bazen, iletişimi daha da kolaylaştırmak için sözlü çeviri yapabilecek birini dâhil etmek de faydalı olabilir.
Ayrıca, posterler üzerinde dostane, kapsayıcı ifadelere ya da çocukların çizimlerine yer verilmesi, kurum içindeki dil hazinesinin tamamının görünürlüğünü artırabilir. Aile dillerinin hepsi sergilenebilir, böylece de aileler ve çocuklar kurumda kendi dillerinden bir parça bulabilirler. Bu da, çocukların okuryazarlığını dolaylı olarak destekler, zira çocuklar kendi aile dillerinde yazılmış kelimeleri görebilir, bunlar hakkında sorular sorabilir, aileleri ya da öğretmenleriyle birlikte bunları keşfedebilirler. Kurumdaki farklı dillerin varlığını ve buna verilen değeri göstermek için çocuklar zaman zaman farklı bir aile dilinde de selamlanabilir. Bu şekilde çocuklar evlerinin dışında da zaman zaman kendi aile dillerini duymuş olurlar.
Çok dilli bir kütüphane oluşturmak için çocuk kitaplarının çevrilmesi ya da şarkıların kaydedilip sözlerinin çıkarılması gibi projeler ailelerin de yardımıyla gerçekleştirilebilir. Böylece, dil desteğine yönelik kapsayıcı bir yaklaşımın etkisi daha da çoğaltılabilir, ayrıca da tüm aile dillerine değer verildiği gösterilmiş olur. Bu şekilde, bir çocuğun aile dili diğer çocuklar ve aileler için de erişilebilir hâle gelir ve bu da hem aileler ile kurum arasındaki hem de aileler arasındaki teması kolaylaştırabilir. Bu şekilde önyargılar azaltılabilir. Çocuklar kuruma ilk kez geldiklerinde aile dillerinin zaten temsil edildiğini görebilir ve kendilerini daha rahat hissedebilirler.
Belli birtakım nesnelerin, okul dili dışındaki dillerdeki adlarına ilişkin açık sorular, tüm çocukların aile dillerini kurumda görünür kılmalarına olanak tanır. Buna eş zamanlı olarak, bu tür durumlarda gelişen konuşmaların, çocuğun okul dilindeki dil becerileri üzerinde de olumlu etkisi olabilir. Ancak, çocukları, başkalarının önünde aile dillerini kullanmaya zorlamamak önemlidir. Aile dilini kuruma taşımak kişinin kendi isteğiyle yaptığı bir eylem olmalı ve olumlu değerlendirilmelidir. Belirli çocuklara, "Söyle bakalım, kelebeği siz kendi dilinizde nasıl söylüyorsunuz?" diye sormaktan ziyade, "Aranızda kelebek kelimesinin başka bir dildeki karşılığını bilen var mı?" türünde soruların yöneltilmesi daha yerinde olacaktır. İlk tür soru türü, ayrımcılık yaratacak ve sorunun yöneltildiği çocuğun kendini, grubun geri kalanından farklı olarak görmesine neden olacaktır; zira bu tür sorularla "ben" ve "onlar" ya da "biz" ve "diğerleri" yaratılmış olur.
Her bir çocuğun aile diline değer verildiğinin gösterilmesinde başvurulabilecek sayısız, yaratıcı yöntem söz konusu. Bir çocuğun kimliğinin ve ailesinin bu yönüne gerçek bir ilgi ve takdir gösteren her şey destek olarak kabul edilebilir.
Özellikle okul dilinin kurumda desteklenmesinda kullanılabilecek bazı strateji ve yöntemler
Anaokul öğretmenleri, çocukların hepsinin okul dilini öğrenmesi için onlara öğrenme fırsatları sunmaya hazırdır. Bu tür kurumlar için hazırlanmış ulusal yönetmeliklere göre, bu, anaokul öğretmenlerinin sorumluluklarının bir parçasını oluşturur. Dil gelişimini desteklemeye yönelik yaklaşımlardan biri, dil eğitimi derslerinin haftada birkaç kez yapılması şeklindedir. Bir başka yaklaşımsa, çocukların katılmaya istekli oldukları konular hakkında her gün gerçekleştirilecek ayrıntılı ve özgün konuşmalarla çocukların kelime hazinelerini, dili anlama ve üretme becerilerini zenginleştirmek olarak ifade edilebilir. Anlamlı konuşmalar çerçevesinde ilgilerinin devam etmesi ve daha fazla ayrıntıya girmek istemeleri, çocukları - açık bir şekilde yeni kelimeleri öğrenmeden - okul dilinde daha ayrıntılı kelimeleri ve dil bilgisi yapılarını kullanmaya motive eder. Çocuklar dildeki rol modellerini, yani öğretmenlerini ya da akranlarını taklit ederler. Öğretmenler, kendilerini okul dili için dil modelleri olarak algılar, çocuklar tarafından da böyle algılanırlar. Çocukların kelime hazinesini ve dilbilgisi becerilerini genişletmek için her gün ne tür kelimeler ve içerikler kullandıklarına dikkat ederler. Eğitimciler, aşağıdaki şekillerde hareket ederek çocukların dille oynayabilmelerini, dili büyük bir merakla keşfetmelerini sağlayabilirler:
- açık uçlu sorular sorarak (örneğin, "Ne?", "Kim?", "Nasıl?", "Ne zaman?" ifadeleriyle)
- çocuk, doğru cevap verdiğinde onu överek
- geçmişte olmuş ya da gelecekte olacak bir olay üzerine bir hikâye geliştirilmesini sağlamak için bir cümleye başlayıp çocuğu cümleyi tamamlaması için teşvik ederek
- çocuğun sözel katkısına yeni kelime ya da cümleler ekleyerek çocuğun kelime hazinesini dolaylı olarak zenginleştirerek, çocukla birlikte ortak bir hikâye anlatıcısı olarak bir hikâye oluşturarak
- düzeltici geri bildirim sunarak.
- ...
Bu stratejiler, çocuğun ilgi alanlarına, fikirlerine, deneyimlerine ve duygularına odaklanan çocuk merkezli bir yaklaşımı içeriyor. Ancak, bazı çocuklar görüşlerini, ihtiyaçlarını ve isteklerini konuşma çerçevesinde dile getirmeye alışık olmayabilir. Bu çocuklara belirli bir konu hakkında bireysel görüşlerini sormak, onlara garip ve uygunsuz gelebilir. Bu çocuklar, akranlarının ya da ailelerinin ilgi alanları, deneyimleri ya da ihtiyaçları hakkındaki sorulara yanıt vermeye daha yatkın olabilirler. Bu nedenle uzman eğitimciler böyle bir durumda dikkatli olmalı ve çocuk merkezli bir soru sorulduğunda çocuğun yanıt vermemesini ya da sinirlenmesini acele bir değerlendirmeyle yanlış yorumlamamalıdır. Daha grup merkezli sorular çocuğun daha fazla katkıda bulunmasına yardımcı olabilir, "Hafta sonu ne yaptın?" yerine örneğin, "Hafta sonunu ailenle nasıl geçirdin? Neler yaptınız?" gibi sorular sorulabilir. Her bir durum dil gelişimini desteklemek için kullanılabilir, örneğin ilerleyen haftalarda hayvanat bahçesine yapılacak ziyaret ya da birlikte yeniden anlatılabilecek geçmiş bir doğum günü partisi gibi. Ayrıca, eğitsel herhangi bir aktiviteye ya da bir çocuk aktivitesine, okul dili kullanılarak eşlik edilebilir ve olup bitenler anlatılabilir. Çocuğun yaşadığı bir deneyim ya da karşılaştığı bir zorluk da üzerinde durulabilecek bir bağlam sunabilir; yeni kelimeler ya da dil bilgisi yapılarıyla kolayca zenginleştirilebilecek anlamlı bir konuşma başlatılabilir. Bu şekilde uzman eğitimciler çocuklara ne öğrendiklerini açıkça söylemeden dilin teşvik edilmesini ve kullanılmasını sağlamış olurlar.
Şimdi olan, geçmişte olmuş ya da gelecekteki olaylar hakkında konuşmanın ve birlikte hikâye anlatıp geliştirmenin yanı sıra, uzman eğitimciler, çocukların dil yeterliliklerini geliştirmek için medya araçlarını da kullanabilir. Hem okul hem de aile dilini destekleyebilecek bir strateji de diyaloğa dayalı okuma. Bir kitabın hikâyesini yeni unsurlarla geliştirmek ve çocukla tartışırken ilgili konuları entegre etmek, anlamlı bir konuşma bağlamında dilin teşvik edildiği bir durum yaratır. Bu, sadece çocuklara okurken değil, onlarla birlikte okurken de yapılabilir. Uzman eğitimciler okul dilini bu şekilde teşvik edebilirler. Ailelerin çocuk gruplarıyla birlikte hikâyenin okunması ve tartışılması sürecine dâhil olması, aile dilini teşvik etmek için de uygundur. Bu şekilde, tüm dillere değer verilmiş olur ve aileler bu ortamda kendilerini yetkin hissedebilir.
- Çocuk
- Lütfen kitabı okuyabilir misin?
- Baba
- Elbette, oturup birlikte okuyalım, tamam mı?
- Baba
- ... Ve tilki ağaca tırmanmaya çalıştı... Sonra ne oldu? Ne düşünüyorsun?
- Çocuk
- Ah, tilki düştü, bu acıttı... Bugün benim gibi...
- Baba
- Bugün sana ne oldu, oğlum?
- Çocuk
- Kötü Mary, itildim ve ben düştüm.
- Baba
- Gerçekten mi? Düştün mü? Çok acıdı mı? Sonra ne oldu?
- Çocuk
- Bunu annemden aldım!
- Baba
- Ah, yani dizinin ağrımasına rağmen hala annene koşabiliyordun? O zaman gayet iyi idare ettin ve alçıyla hızlı iyileşecek... Tilki şimdi ne yapmalı sence?
- Çocuk
- Annesine mi gitmeli?
- Baba
- Ve eğer annesi yakınlarda değilse? Hatırla, büyük dağın arkasındaki ormanda arkadaşlarını ziyaret etmek için tatile gitmişti.
- Çocuk
- Doktor, tilkinin alçıya ihtiyacı var!
- Baba
- Haklısın oğlum, tilkinin alçıya ihtiyacı var. Ah bak, bu bir...
- Çocuk
- Hastaneye benziyor!!!!
- Baba
- Evet, hayvanlar için bir hastane, tüm tilkilerin, ayıların ve… Oraya başka kim gidebilir ki??…
Çocuk, babasını dinleyerek kelime hazinesine kolaylıkla yeni kelimeler ekleyebiliyor. Kitabı bir dahaki okuyuşlarında okuma deneyimini daha etkileşimli ve diyaloğa dayalı hâle getirmek için başka bir yol ve konu bulabilirler.
Bunlara ek olarak çocuklar, iki dilli hikâyeleri, tekerlemeleri ya da şarkıları dinlerken dillerdeki ortak özellikler ve farklılıklar üzerine aralarında konuşabilirler. "Kulaktan kulağa" gibi oyunlarla çocukların seslere ve kelimelerin anlamlarına duydukları merak daha da arttırılabilir.
"Kulaktan kulağa" hem keyifli hem de iddialı bir oyun olabilir. Bu oyunda, ilk çocuk yanındaki çocuğun kulağına belli bir dilde bir kelime ya da bir cümleyi fısıldar. Bu çocuk da duyduğu kelime ya da cümleyi diğer yanındaki çocuğa yine fısıldayarak tekrarlar. İlgili kelime ya da cümle, oyuna katılan tüm çocuklar tarafından duyulana kadar bu böyle devam eder. En sondaki çocuk duyduğunu yüksek sesle tekrarlar. Oyunun amacı, en başta söylenen kelime ya da cümlenin son oyuncu tarafından en sonda aynı şekilde söylenmesidir. Kulaktan kulağa aktarım esnasında genelde bazı heceler ya da kelimeler yanlış anlaşılır ve oyunun sonunda herkesin duyduğu kelime ya da cümle, başlangıçta fısıldanan kelime ya da cümle ile artık aynı değildir. Hangi aşamada neyin anlaşıldığı üzerine bir tartışma yürütülebilir, bilinmeyen bir kelimenin olası anlamı üzerine konuşulabilir, kelimeler açıklanabilir, kelimelerin, çocukların okul ve aile dilindeki anlamları herkesle paylaşılabilir. Hatta seslendirilişleri benzer olan kelimeler ya da zıt anlamlı kelimeler üzerine çocuklarla eğlenceli bir tartışma başlatılabilir.
Bu şekilde, çocuklar bilmedikleri bir dilde duydukları bir şeyi anlamaya çalışmanın nasıl bir şey olduğunu hissedebilir. Çocuklar, içeriği birlikte tahmin etmeye teşvik edilebilir, uzman eğitimciler de tahmin sürecini destekleyebilirler (örneğin, birlikte düşünme yoluyla). Tüm çocuklar okul dilini duyarak ve bu dilde konuşarak kelime hazinelerini genişletebilir. Sesli kitaplar ya da eğitim uygulamaları da okul dilinin eğlenceli bir şekilde geliştirilmesine destek olabilir. Dil gelişimini ve öğrenmeyi teşvik etmede dijital olmayan yollara ve araçlara ek olarak düşünülebilirler.
Uzman eğitimciler, bu tür strateji ve oyunlarla tüm çocukların dil gelişimini destekleyebileceklerini unutmamalıdır. Yine de her çocuk öğrenirken kendi hızına sahip olacaktır. Bu son derece normal bir durum olup süreç boyunca çocuğa baskı yapılmamalıdır. Dil gelişimini etkileyen fiziksel ya da zihinsel bir işlev bozukluğu söz konusu olmadığı sürece, uzmanlar sabırsız olmamalı, hatta diğerlerinden daha yavaş bir hıza sahip olabilecek çocukları desteklemelidirler.
Üzerine düşünebileceğiniz bazı sorular:
Çalıştıkları kurumda okul dili dışında başka dillerin var olması durumu bazı uzman eğitimciler tarafından rahatlıkla karşılanabileceği gibi bazı eğitimciler bu konuda daha az rahat olabilirler. Ekibin tamamı bu konuda biraz zaman ayırmalı ve herkes bir erken çocukluk kurumunun günlük rutinleri içinde yer alan aile dillerine verdikleri tepkiler üzerine düşünmelidir.
- İki çocuk, yanımda, benim bilmediğim bir dilde konuştuğunda nasıl hissediyorum?
- Böyle hissediyor olmamın nedeni ne?
- Ben neden bir dili tercih ediyorum?
- Çocuklar arasındaki konuşmalara verdiğim tepki bu durumdan etkileniyor olabilir mi? (Bu tür bir soruya cevap verebilmek için beni çok etkileyen bir dilde bir sohbetle, pek de etkilenmediğim bir dilde bir sohbeti hayal edebilirim.)
- Çocuklar, benim bilmediğim bir dil olan kendi aile dillerinde konuşmaya devam ederse en kötü durumda ne olabilir?
Bu süreçte uzman eğitimciler, erken çocukluk eğitim kurumlarında aile dilinin kullanımına yönelik kendi tutumlarını ve hatta varsa güvensizlikleri üzerinde durabilirler. Aynı aile dilini konuşan iki çocuk arasındaki konuşmayı anlamıyor olmak kimi zaman rahatsız edici olabilir. Eğitimciler kontrolü kaybettiklerini düşünebilirler. Anlamadıkları bir aile dilini duyduklarında kendilerini tam olarak neyin rahatsız ettiğini ya da neden bazı dilleri tercih edip diğerlerini tercih etmediklerini kendilerine sorabilirler. Bir aile dilinin sahip olduğu prestij, uzman eğitimcilerin gündelik rutinlerinde bu aile diline yaklaşım biçimlerini etkileyebilir. Bu, genellikle bilinçsizce gerçekleşir. Eğitimciler bunun olabileceğinin farkında olmalı ve bu durumu ele almak için süpervizyon ve intervizyon gibi yöntemlere başvurmalıdır. Açık oldukları, kendi eylemleri ve düşünceleri üzerine eleştirel ve derinlemesine yaklaştıkları, kendilerini sürekli öğrenen bireyler olarak algıladıkları sürece, uzman eğitimciler, çocukların aile dili uzmanları olarak, farklı konuşmalara sağlayabilecekleri katkılardan faydalanabilirler. Dolayısıyla, uzman olmak aynı zamanda yeni bir şey öğretilecek kişi olmak anlamına da gelebilir.
Unutmayın:
- Çocuğun tüm dillere karşı olumlu bir tutum geliştirmesi çok önemli. Bu da hem aile dilinin hem de okul dilinin desteklenmesiyle sağlanabilir.
- Uzman eğitimciler, zengin ve ayrıntılı bir dil ortamı sağlayarak çocukların dil gelişiminin başarısına büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
- Bu amaçla çocukların her gün, onlara anlamlı gelen konuşmalara dâhil edilmeleri gerekir.
- Uzman eğitimciler, çocukla ne zaman ve nasıl konuşacakları konusunda yaratıcı olabilirler.
- Uzman eğitimciler bir adım geri çekilip eğitim kurumu içindeki çok dillilik karşısında verdikleri bireysel tepkiler üzerine düşünebilirler.